Emine Semra Erkan, Anadolu kadının duygu ve düşüncelerine tercüman olması için yemenilere yaptığı oyaların her birinin ayrı mesajı olduğunu, eskiden kadınların sevgi, aşk ve kıskançlık gibi duygularını işledikleri oyalarla ifade ettiğini söyledi.
Haber Giriş Tarihi: 11.09.2024 15:13
Haber Güncellenme Tarihi: 11.09.2024 15:19
Kaynak:
AA
İstanbul'da doğan Oya araştırmacısı ve koleksiyoneri Emine Semra Erkan, Alman lisesini bitirdikten sonra gemilerde 2 yıl hosteslik yaptı. Annesinin Antalya'da hediyelik eşya dükkanında satmaya kıyamadığı Anadolu'nun dört bir yanındaki ev kadınlarının el emeği göz nuruyla yaptığı oyalara sahip çıkan Erkan, 25 yıl boyunca profesyonel olarak turizm rehberliği yaptığı dönemde de gittiği her yerden oya toplayamaya başladı.
Annesinin oyalarının üstüne bir de kendi topladığı oyalar eklenince hatırı sayılır bir koleksiyonu olan Erkan, içindeki oya sevgisini ve oyaların dilini anlattı.
Rehberlikten emekli olduktan sonra oya koleksiyonerliğine ağırlık verdiğini söyleyen Erkan, "Çok hareketli bir insanım, emekli olduktan sonra evde boş duramayacağımı biliyordum. Bir komşumun yönlendirmesiyle oya hakkında okumaya ve araştırmaya başladım. Bu konuyla ilgili ne kadar kitap, bilgi, belge varsa okudum. Anadolu'yu gezmeye başladım. Başında değişik bir oya gördüğüm kadınların yanına gidip, bilgi edinip, not aldım." dedi.
Erkan, kendini koleksiyoncudan çok oya araştırmacısı olarak gördüğünü vurgulayarak, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Herkesin beğendiği, büyük, rengarenk oylardan ziyade 'dilli oyaları' seviyorum. Ne demek dilli oya? Mesaj veren oya demek. Oyalar yıllarca okuma yazma bilmeyen bir zümrenin kendini ifade etme yolu oldu. Onların hislerine çok hürmet ediyorum, önlerinde saygıyla eğiliyorum. Eskiden kadınların çok fazla konuşma hakkı yoktu özellikle yeni gelinlerin. Kadınlar sevgi, aşk, kıskançlık gibi bütün insani duygularını yemenilerin kenarlarına yaptıkları oyalarla aktarmışlar. Örneğin, biber oyası. Yeni gelinin başına biber oyası takması, 'Kayınvalidem ya da kocamla aramız biber gibi acı' anlamına gelir. Bu oyayı kayınvalide takarsa mesaj, 'Bana öyle dik dik bakma gelin, biber gibi yakarım seni.'dir. Yine küçük bir kare şeklinde yapılan mühür oyasını takan genç kızın mesajı ise 'İmam nikahı değil, resmi nikah isterim.'dir. Eğer nişanlı kız kayınvalidesine Konya'nın çayır çimen oyasını hediye ederse, 'Aramız çayır çimen gibi iç açıcı ve ferah olsun.' mesajı vermek istiyordur."
"Oya araştırmacılığı yaşam biçimim oldu"
Konya bölgesine ait "mezar taşı" oyasının anlamının ise çok manidar olduğunun altını çizen Erkan, bu oyayı kayınvalidesi ya da başkasına götürenin "Aramızdaki küslük mezara kadar sürecektir" mesajını verdiğini, kayınvalidesi ile arası bozuk olan gelinlerin ise kıllık kurt oyası hediye ettiğini anlattı.
Erkan, 50 yıldır oya topladığını, evinde saklama imkanı olmadığı için 15 yıl önce 2 bin oyayı bir koleksiyonere devrettiğini belirterek, "Oyuncağı elinden alınmış çocuk gibi üzüldüm. Sonra hemen tekrar oya toplamaya başladım. Oya araştırmacılığı yaşam biçimim oldu." diye konuştu.
"Oyaların en büyük düşmanı toz, nem ve güneş"
Oyaları korumanın çok meşakkatli bir iş olduğunu aktaran Erkan, şöyle devam etti:
"Topladığım oyaların çoğu eski püskü, yırtık pırtık yemenilerde oluyor. Hepsi de yeni değil. Ben yemeniye değil oyaya bakarım. Bir koleksiyonu, parçalarının nadir bulunması, aykırı ve sıra dışı olması değerli kılar, yoksa adedi değil, bu bütün koleksiyonlarda geçerlidir. Boncuk oyası yıkanır ama iğne oyası yıkanmaz. Bu oyları önce rüzgarlı bir havada balkonda havalandırıyorum. Rüzgarlı hava kokuyu ve üzerindeki bakterileri yok ediyor. Bu oyaların en büyük düşmanı toz, nem ve güneş. O yüzden dikkat etmek, düzenli bir şekilde havalandırmak gerekiyor. Havalandırma işleminden sonra içeriye alıyorum bir hafta neminin geçmesini bekliyorum. Karton kutulara koyup, yapıldıkları bölgelerine göre sınıflandırılıyorum."
"Kavun ve kiraz çekirdeğinden, kuru karanfilden, ipek kozasından oyalar var"
Emine Semra Erkan, meyve, sebze ve hatta hayvan motiflerinden oyalar da yapıldığını belirterek, Türk kadınının bu konuda hatırı sayılır bir yaratıcılık ortaya koyduğunu söyledi.
Kadınların ellerindeki her malzemeyi değerlendirerek oya yaptıklarını dile getiren Erkan, "Mesela eskiden sigara paketlerinden parlak kağıtlar çıkardı. Bu kağıtlardan yapılan oyalara yöresel şiveden kaynaklı 'telli kiyat' oyası deniyor. Serum hortumlarını küçük küçük kesip üstü ipekle sarılarak yapılan oyalar var. Eski süngerleri kesip renkli renkli oyalar yapılıyor. Kavun ve kiraz çekirdeğinden, kuru karanfilden, ipek kozasından yapılmış oya gördüm." değerlendirmesinde bulundu.
Oyaları toplarken daha çok verdiği mesajlara baktığını aktaran Erkan, "15-20 öncesine kadar oya kelimesi unutulmuştu sonra birden bire oyalı takı furyası çıktı. İşte o sırada binlerce oya, takı uğruna bilinçsizce kesildi. Oya Anadolu'ya ait bir Türk el sanatı. Türkiye'de oya anlamında en zengin olan şehirlerin başında Bursa, Ankara, Bolu, Kütahya, İzmir, Aydın, Elazığ ve Kastamonu geliyor." diye konuştu.
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Koleksiyoner Emine Semra Erkan, 50 Yıldır Topladığı Oyaların Mesajını Anlattı Detaylar Haberimizde
Emine Semra Erkan, Anadolu kadının duygu ve düşüncelerine tercüman olması için yemenilere yaptığı oyaların her birinin ayrı mesajı olduğunu, eskiden kadınların sevgi, aşk ve kıskançlık gibi duygularını işledikleri oyalarla ifade ettiğini söyledi.
İstanbul'da doğan Oya araştırmacısı ve koleksiyoneri Emine Semra Erkan, Alman lisesini bitirdikten sonra gemilerde 2 yıl hosteslik yaptı. Annesinin Antalya'da hediyelik eşya dükkanında satmaya kıyamadığı Anadolu'nun dört bir yanındaki ev kadınlarının el emeği göz nuruyla yaptığı oyalara sahip çıkan Erkan, 25 yıl boyunca profesyonel olarak turizm rehberliği yaptığı dönemde de gittiği her yerden oya toplayamaya başladı.
Annesinin oyalarının üstüne bir de kendi topladığı oyalar eklenince hatırı sayılır bir koleksiyonu olan Erkan, içindeki oya sevgisini ve oyaların dilini anlattı.
Rehberlikten emekli olduktan sonra oya koleksiyonerliğine ağırlık verdiğini söyleyen Erkan, "Çok hareketli bir insanım, emekli olduktan sonra evde boş duramayacağımı biliyordum. Bir komşumun yönlendirmesiyle oya hakkında okumaya ve araştırmaya başladım. Bu konuyla ilgili ne kadar kitap, bilgi, belge varsa okudum. Anadolu'yu gezmeye başladım. Başında değişik bir oya gördüğüm kadınların yanına gidip, bilgi edinip, not aldım." dedi.
"Rengarenk oylardan ziyade 'dilli oyaları' seviyorum"
Erkan, kendini koleksiyoncudan çok oya araştırmacısı olarak gördüğünü vurgulayarak, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Herkesin beğendiği, büyük, rengarenk oylardan ziyade 'dilli oyaları' seviyorum. Ne demek dilli oya? Mesaj veren oya demek. Oyalar yıllarca okuma yazma bilmeyen bir zümrenin kendini ifade etme yolu oldu. Onların hislerine çok hürmet ediyorum, önlerinde saygıyla eğiliyorum. Eskiden kadınların çok fazla konuşma hakkı yoktu özellikle yeni gelinlerin. Kadınlar sevgi, aşk, kıskançlık gibi bütün insani duygularını yemenilerin kenarlarına yaptıkları oyalarla aktarmışlar. Örneğin, biber oyası. Yeni gelinin başına biber oyası takması, 'Kayınvalidem ya da kocamla aramız biber gibi acı' anlamına gelir. Bu oyayı kayınvalide takarsa mesaj, 'Bana öyle dik dik bakma gelin, biber gibi yakarım seni.'dir. Yine küçük bir kare şeklinde yapılan mühür oyasını takan genç kızın mesajı ise 'İmam nikahı değil, resmi nikah isterim.'dir. Eğer nişanlı kız kayınvalidesine Konya'nın çayır çimen oyasını hediye ederse, 'Aramız çayır çimen gibi iç açıcı ve ferah olsun.' mesajı vermek istiyordur."
"Oya araştırmacılığı yaşam biçimim oldu"
Konya bölgesine ait "mezar taşı" oyasının anlamının ise çok manidar olduğunun altını çizen Erkan, bu oyayı kayınvalidesi ya da başkasına götürenin "Aramızdaki küslük mezara kadar sürecektir" mesajını verdiğini, kayınvalidesi ile arası bozuk olan gelinlerin ise kıllık kurt oyası hediye ettiğini anlattı.
Erkan, 50 yıldır oya topladığını, evinde saklama imkanı olmadığı için 15 yıl önce 2 bin oyayı bir koleksiyonere devrettiğini belirterek, "Oyuncağı elinden alınmış çocuk gibi üzüldüm. Sonra hemen tekrar oya toplamaya başladım. Oya araştırmacılığı yaşam biçimim oldu." diye konuştu.
"Oyaların en büyük düşmanı toz, nem ve güneş"
Oyaları korumanın çok meşakkatli bir iş olduğunu aktaran Erkan, şöyle devam etti:
"Topladığım oyaların çoğu eski püskü, yırtık pırtık yemenilerde oluyor. Hepsi de yeni değil. Ben yemeniye değil oyaya bakarım. Bir koleksiyonu, parçalarının nadir bulunması, aykırı ve sıra dışı olması değerli kılar, yoksa adedi değil, bu bütün koleksiyonlarda geçerlidir. Boncuk oyası yıkanır ama iğne oyası yıkanmaz. Bu oyları önce rüzgarlı bir havada balkonda havalandırıyorum. Rüzgarlı hava kokuyu ve üzerindeki bakterileri yok ediyor. Bu oyaların en büyük düşmanı toz, nem ve güneş. O yüzden dikkat etmek, düzenli bir şekilde havalandırmak gerekiyor. Havalandırma işleminden sonra içeriye alıyorum bir hafta neminin geçmesini bekliyorum. Karton kutulara koyup, yapıldıkları bölgelerine göre sınıflandırılıyorum."
"Kavun ve kiraz çekirdeğinden, kuru karanfilden, ipek kozasından oyalar var"
Emine Semra Erkan, meyve, sebze ve hatta hayvan motiflerinden oyalar da yapıldığını belirterek, Türk kadınının bu konuda hatırı sayılır bir yaratıcılık ortaya koyduğunu söyledi.
Kadınların ellerindeki her malzemeyi değerlendirerek oya yaptıklarını dile getiren Erkan, "Mesela eskiden sigara paketlerinden parlak kağıtlar çıkardı. Bu kağıtlardan yapılan oyalara yöresel şiveden kaynaklı 'telli kiyat' oyası deniyor. Serum hortumlarını küçük küçük kesip üstü ipekle sarılarak yapılan oyalar var. Eski süngerleri kesip renkli renkli oyalar yapılıyor. Kavun ve kiraz çekirdeğinden, kuru karanfilden, ipek kozasından yapılmış oya gördüm." değerlendirmesinde bulundu.
Oyaları toplarken daha çok verdiği mesajlara baktığını aktaran Erkan, "15-20 öncesine kadar oya kelimesi unutulmuştu sonra birden bire oyalı takı furyası çıktı. İşte o sırada binlerce oya, takı uğruna bilinçsizce kesildi. Oya Anadolu'ya ait bir Türk el sanatı. Türkiye'de oya anlamında en zengin olan şehirlerin başında Bursa, Ankara, Bolu, Kütahya, İzmir, Aydın, Elazığ ve Kastamonu geliyor." diye konuştu.
Kaynak: AA
En Çok Okunan Haberler